Hz. Bediüzzaman’ın has talebelerinden, bizim de ağabeyimiz merhum tarihçi Ziya Nur Aksun, Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’nin “İslam Tarihi”ne yazdığı zeylde şimdiki Ortadoğu’yu şöyle vasıflandırmıştır:
‘Bugünkü Ortaşark haritası, hemen hemen ilkçağların haritasına benzemektedir. Eski Sayda ve Sur siteleri yerinde bir İsrail, Finike yerinde bir Lübnan, Asuri Krallığı yerinde bir Suriye, Kartaca yerinde bir Tunus ve Firavun hükümeti yerinde bir Mısır bulunmaktadır. Tabii Hitit hükümeti yerinde de bir Türkiye...” Ortadoğu dünyanın kalbidir. Bu bölgenin halkı Roma, Bizans ve Osmanlı gibi imparatorlukların idaresinde bulunmuşlardır. Bu aynı zamanda jeopolitik bir zaruretti; hem de bölgedeki halklar için alışılagelmiş bir hayat tarzı, hatta bir kolaylıktı. Buradaki devletler, belli bir devletin idaresi altında olsalar, halklar birbirleriyle ticaret yapabilir, coğrafi imkanlardan herkes istifade edebilirdi. Şimdi ise sözkonusu devletler kendilerine yetecek imkana sahip değillerdir. Bakınız bu konuda Toynbee ne diyor: “Bu kifayetsiz devletlerin devamı mümkün görünmemektedir. Eğer nükleer silah dengesi kısmi savaşları imkansız kılmasa idi, dünya bu bölgede, büyük imparatorlukların kuruluş çağına girmiş olacaktı.”
Ağabeyimiz Sezai Karakoç da Ortadoğu’daki küçük devletleri, Anadolu Selçukluların ardından beylik dönemine benzetmektedir. Burada bulunan ahali sıcak bir çatışmada yüksek teknolojiye mensup milletler tarafından tuz buz olurlar. Dolayısıyla buradaki beylikler, küçük devletler, büyük devletlerin, teknolojiye sahip milletlerin himayesini talep ederler; Tabii onları himaye eden büyük devletler de onların iliklerini sömürürler. Bu sadece bugün için yer altı, yer üstü zenginliklerinden dolayı böyle değildir. İtalyan çizmesinden doğan Roma, gücünün doruğuna ulaşmak idealiyle buraya el attı. İmparatorluk hevesine kapılan Fransa, Napolyon’un kumandasında Mısır’a ordu sevk etti. Amerika Birleşik Devletleri, bölgedeki nimetlerden aslan payını almak şartıyla İngilizlerin yanında İkinci Dünya Savaşı’na girdi. Churchill; “Biz Ortadoğu’yu Amerika’ya ödünç olarak verdik.” dedi. İngilizler yeniden ayaklarının üzerinde sağlam durmaya başlayınca burayı ele geçirmenin hesaplarını yapmaktadır.
Doğuyu-batıyı, kuzeyi-güneyi birbirine bağlayan yolların buradan geçmesi, okyanusların burada birbirine kavuşması, Cebeli-Tarık, İstanbul, Çanakkale, Süveyş, Bad’ül-Mendep boğazlarıyla büyük denizlerin burada irtibatlanması Ortadoğu’yu her zaman dünyanın merkezi yapmıştır. Son dönemlerde yer altı zenginliklerinin keşfedilmesi de bölgenin değerini artırmıştır. Belli bir güce kavuşan her devlet buraya ilgi duyuyor, hesaplar yapmaya başlıyor. Mesela iki dünya savaşında da ağır yenilgi alan Almanya, az buçuk milli bütünlüğünü sağladıktan sonra, tekrar tarihi emellerini güncel hale getirmeye başladı; bu da yedi B’dir; Budapeşte, Belgrad, Bükreş, Bosphorus (İstanbul), Bağdat, Basra, Bombay. Buradaki bütün devletleri çaresiz hale getirmek, yer üstü, yer altı zenginliklerini ucuza alıp, insan denizi Uzakdoğu’ya satmak nihai hedefleridir. Sovyet Rusya’nın da derlenip toparlanınca ilk göz diktiği bölge Ortadoğu’dur. Günümüzde Ortadoğu’daki terörist faaliyetleri kimin organize ettiğine ciddi manada kafa yormalıyız. Büyük devletlerin bu işlerde parmağı yok desek buna kargalar gülmez mi?
Üçüncü dünya savaşında hangi silahların kullanılacağına dair soruya Einstein’ın verdiği cevap şaşırtıcıdır: “Üçüncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmem ama Dördüncü Dünya Savaşı’nda ok ve yay kullanılacaktır.” Einstein’ın bu öngörüsünü yakın tarihle birlikte değerlendirirsek bölgesel savaşların çıkabileceğini, buradaki milletleri terör olaylarının sarabileceğini, ama bugünkü emperyalist devletlerin kendi menfaatlerine halel gelmemesi için bu bölgede büyük çaplı bir savaş çıkmasına izin vermeyeceklerini rahatça söyleyebiliriz. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra buradaki denge unsuru olan Osmanlı Devleti ortadan kalktı; ondan sonra olaylara bakalım, bütün sınır değişikliklerinin hep bu terör belasıyla olduğunu görmüyor muyuz? Buradaki milletler bir araya gelseler, aralarında sıkı bir dayanışmaya girseler, yeraltı zenginliklerinin bir kısmıyla fon oluşturup ilmi araştırmalara hız verseler nasıl olur acaba?

http://www.zaman.com.tr/mehmet-niyazi/bulundugumuz-mekan_2293716.html
Mehmed Niyazi
m.niyazi@zaman.com.tr
http://www.zaman.com.tr/mehmet-niyazi/bulundugumuz-mekan_2293716.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder